Gerçek bir tehtidle karşılaşma, fiziksel veya psikolojik zarara maruz kalma durumlarından dolayı yaşanan korku, çaresizlik ve şok etkilerini psikoloji travma olarak adlandırır. İnsan beyni, doğduğu andan itibaren dünya ile iletişimi sürecinde yaşadıklarını tehlike geçtikten sonra dahi depolamaktadır. “Zeytin Ağacı” dizisi ve dizinin dayanak noktası olarak görülen “Seninle Başlamadı” kitabında ise biraz kökenine inilerek bu travmaların genetik sebebi hakkında kafa yoruluyor.
Dizi her ne kadar epigenetik ve psikoloji arasında bağ kurma açısından bilimsel bir temele oturtulamamış olsa da “travmalarımın sebebi ebeveynlerimin yaşadıkları olabilir mi?” sorusu hakkında fikir alışverişine oldukça ortam sağladı. Zira eğer konu buysa bu birçok konuda bize yeni kapılar açabilir.
Gerçeği görmek gerekirse PTSD (Post-traumatic stress disorder) ve Epigenetik hakkında bazı araştırmalara göz atmamız iyi olacaktır:
Travma Sonrası Stres Bozukluğu
Travma sonrası stres bozukluğu, kişinin travma etkisinde kaldıktan sonraki sürecinde yaşadığı sağlık bozukluğudur. Travmadan 1 ay sonra da ortaya çıkabilir yıllar sonra yaşanan bir tetiklenme ile de baş gösterebilir. Aşırı uyarılma, tetikleyici hatırlama ve hatta yeniden yaşama, kaçınma ve duygusal tepkilerde değişim görülebilir. Tedavi olarak terapi ve ilaç tedavisi genede uygun görülür. Bu durum tahmin edilebileceği üzere ilk olarak askerlerde fark edilmiş ve hatta ismine “mermi şoku” denmiştir. Bu konu var olan yanlış kanılardan da bahsetmek gerekir ki bunlar hastaya zayıf hissettirebilen “kafaya takmama” üzerine verilen tavsiyelerdir. TSSB sahibi olmak sıradan bir geçmişe takılmaktan çok fazlasıdır. Bir seçim değildir.
Epigenetik Süreç
Epigenetik, hücre bölünmelerinde ve dolayısıyla organizmanın ömrü boyunca gen dizisi değişmeksizin sürdürülebilen gen mekanizmaları olarak tanımlanır. Normal ve anormal gelişme sırasında temel rol oynayan önemli mekanizmalarının varlığı bir süredir söz konusu. Çevresel ve psikososyal faktörlerin epigenomu değiştiribileceği düşüncesi, bulgularla birlikte psikoloji içerisinde önemli bir rol oynuyor. Yapılan araştırmalar bir bireyin bazı deneyimleri ve epigenetik değişikliklerinin birden fazla nesil boyunca geçtiğini ifade ediyor. Epigenetik ve psikopatoloji arasındaki bağlantılar travma sonrası birçok ruhsal rahatsızlığı tedavi etme/önleme konusunda yeni olasılıklar ortya koyuyor.
Epigenetik modifikasyonlar kromatin yapısını değiştirerek gen ekpresyonunu baskılayıcı veya aktive edici davranılrlar. Bu epigenetik mekanizmalardan en bilineni ise DNA metilasyondur. DNA metilasyonunu metil grubunun DNA da spesifik bölgelere bağlanması olarak tanımlayabiliriz. DNA metilasyonu sayesinde gen maskelenerek ekspresyonu engellenecektir. Çeşitli çevresel faktörlerin varlığında gen ifadesini değiştirebilen bu modifikasyonlar nesiller arası da aktarılabilmektedir.
Her bireyin TSSB’ye karşı hassasiyetleri farklılık göstermektedir ve giderek artan sayıda GWAS ( genome-wide Association study) sayesinde, birçok yeni genetik risk faktörü tanımlanmıştır. Artık erken yaştaki travmanın hem merkezi hem de periferik dokudaki DNA metilasyon modellerinde değişikliklere yol açabileceğine dair tutarlı kanıtlar var. Bu da bize TSSB’li bireylerin ayrıca benzersiz bir DNA metilasyon imzası taşıdıkları gerçeğini vermiştir. Ancak bunun TSSB riskini tahmin etmek için kullanılıp kullanılamayacağını veya hastalık sürecinin bir sonucu olup olmadığı henüz bilemiyoruz. Travmaya verilen yanıtın ve TSSB riskinin altında yatan genetik ve epigenetik yapılanmaya ilişkin bilgimizi ilerletmek, hastalığın oluşumuna ilişkin anlayışımızı geliştirecek ve gelecekte önleyici müdahaleler olasılığıyla birlikte savunmasız bireylerin erken bile sağlayanilecektir. Epigenetik süreçlerin doğası gereği dinamik olduğu ve çevresel ipuçlarına son derece duyarlı olduğu göz önüne alındığında, uygun müdahalelerin travmanın olumsuz etkilerini yok etmeye veya tersine çevirmeye, gen aktivitesindeki değişiklikler yoluyla dayanıklılık oluşturmaya yardımcı olabileceği konusunda büyük umut var.
Kuşaklar arası aktarım:
Kuşaklar arası etkilerin varsayılan biyolojik korelasyonlarını ele alan araştırmalar 1990’ların sonlarında başladı. Holokost mağduru ebeveynlerin çocuklarında ortaya çıkması olasılığı yüksek görünen depresyon anksiyete gibi yaygın rahatsızlıklar, genetiğin nesiller arası travma hakkındaki tartışmaya dahil edilmesine sebep oldu. Travmaya maruz kalmanın uzun vadeli etkisi hakkında benzer konuları netleştirilmeye devam edildikçe, TSSB’nin nörobiyolojisinin ortaya çıkan yüzü gelişmelerin doğal bir sonucu oldu.
Bu çalışmaların ilk odak noktası, çeşitli nedenlerden dolayı hipotalamik-hipofiz-adrenal (HPA) aksiydi. İlk olarak, HPA ekseni çevresel bozulmalara karşı savunmasızdır. Holokost yavrularıyla ilgili ilk hipotez, ebeveyn deneyimlerinin gelişimin başlarında stresle ilgili yolların düzenlenmesini değiştirebileceğiydi. HPA ekseni erken gelişimsel programlamaya tabi olduğu için bu fikir makuldü. Ayrıca, stres nörodevresinin düzensizliği, yavrularda yaygın olduğu keşfedilen TSSB de dahil olmak üzere duygudurum ve anksiyete bozukluklarının temel bir özelliğidir. Son olarak, Holokost’tan kurtulanlarda ve TSSB’li diğer travmaya maruz kalan bireylerde düşük kortizol ve artan glukokortikoid reseptör (GR) duyarlılığına dair yönlü olarak ilginç bulgular vardı, bu da travma deneyiminin stresle ilgili biyolojide daha uzun vadeli adaptasyonlar için bir katalizör olabilecek uzun süreli biyolojik imzalar bırakabileceğini düşündürmektedir.
Bu çalışma geliştikçe, gen-çevre etkileşimlerinin anlaşılması ve HPA ile ilgili genlerin epigenetik düzenlemesinde çevresel olarak indüklenen değişikliklerin katkısı da dahil olmak üzere moleküler biyolojideki ilerlemeler, belirgin olayların kalıcı, dönüştürücü ve hatta muhtemelen kalıtsal değişimle nasıl sonuçlanabileceğini incelemek için araçlar sağladı ve gelecekteki moleküler çalışmalar için zemin hazırlandı.
Bundan sonraki ve sonraki nesillerde travmanın yavrular üzerindeki etkileri üzerine çalışmalar sürdürüldüğü için bu öneriler akılda tutulmalıdır. Kuşaklar arası travma aktarımı kavramı, ebeveynlerinin deneyimlerinden etkilendiğini hisseden yavrular arasında yankı uyandırmıştır. Nesiller arası bir etkinin biyolojik veya moleküler bir temsili olabileceği, kavram hasar gördükleri, bozulmuş veya kalıcı olarak dezavantajlı olduklarına dair bir ima da taşısa bile, ebeveynlerinin zorluklarının etkilerini taşıdıklarını hissedebilecek yavruların deneyimini doğruluyor gibi görünmektedir. Çevresel koşullar değiştirildikten sonra etkilerin kalıcılığının eksikliğinin altını çizmek de önemlidir.
Referans:
- Youssef, N.A. Lockwood, L. Su, S. Hao, G. Rutten, B.P.F. (2018). “The effects of trauma, with or without PTSD, on the transgenerational DNA methylation alterations in human offsprings”. Brain Sci.8(5). doi:10.3390/brainsci8050083
- Sherin, J.E. Nemeroff, C.B. (2011). “Post-traumatic stress disorder: The neurobiological impact of psychological trauma”. Dialogues Clin Neurosci. 13(3):263–78. 10.31887/DCNS.2011.13.2/jsherin
- Braillon, A., & Martin, M. (2022). Epigenetic and translational psychology: Admitting mistakes is not a weakness but a prerequisite for scaling up. Psychological Medicine, 1-2. doi:10.1017/S0033291722001465
- Ardimed.com, “Epigenetik Nedir?”