ÖZGÜN TEKSOY

DNA TESTLERİ SİZE IRKINIZ HAKKINDA BİLGİ VEREMEZ

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Birçok insan soy ve etnisiteleri hakkında bilgi almak için “23andMe” gibi 

şirketlere başvuruyor ancak genetik bağlantı endüstrinin düşündüğünden daha karmaşıktır.

1940’ta New Mexico’da fotoğraflanan bir İspanyol-Amerikalı aile. Kökenleri daha karmaşık olsamısa rağmen bugün bile Latin kökenli olarak sınıflandırılmaktadırlar.

Latinlerin DNA testi yaptırmaları karışık bir süreçtir ve ticari bazı genetik testlerin “etnik köken” olarak etiketlediği “soy” kısmına gelinceye kadar işler yolunda gider.

Kendini Latin olarak tanımlayan kişiler soylarının yerli Amerikalılardan, sömürgeci İspanyol’lardan, köleleştirilmiş Afrikalılardan, Orta Doğululardan, çeşitli Avrupalı ve hatta Asyalılardan geldiklerini iddia ederler.

Bu durum beklenmedik DNA sonuçlarına yol açmaktadır. Dedem sarı saçlı ve mavi gözlü bir Meksikalıdır (Bu kişilere “beyaz ekmek” anlamına gelen bolillo’da denir.). FamilyTreeDNA’dan raporunu aldığında beklenenden daha fazla Kuzey Amerika soyuna sahip olduğunu ve hatta %3’ünün de siyahi olduğunu öğrendi.

Geçtiğimiz birkaç yılda evde yapılan genetik testler milyar dolarlık bir sektöre dönüştü; 2013’ten bu yana 26 milyondan fazla insan DNA’sını analiz için 23andMe gibi şirketlere gönderdi. 

23&Me, AncestryDNA ve MyHeritage gibi şirketler “etnik kökeninizi” söyleyebildiklerini iddia etmelerine rağmen hiçbiri tüketicilere ırksal yapılarını açıkça söylemeyi teklif etmemektedir. Basit bir cevabı var: Bilim yok!

Şöyle açıklayabiliriz: %3 siyahi gene sahip olduğunu söyleyen test aslında Afrika kıtasının bir kısmından genetik kökene sahip olmasnın ihtimalinin %3 olduğunu göstermektedir.

Burada fark ne peki? Öncelikle, yüzde yanlış yorumlanmaktadır. Birçok insan DNA sonuçlarının pasta grafiği gibi okumaktadır ancak istatistik bunları temsil etmez.

Stanford Üniversitesi’nde biyolojik bilimler profesörü ve Morrison Nüfus ve Kaynak Çalışmaları Enstitüsü direktörü Marcus Feldman, “O yüzdeler tahmindir yani genomunuzun belirli bir alanı temsil etmedeki belirli yüzdeyi göstermektedir.” der.

Feldman, konuyu şöyle açıklamaktadır: DNA’nızın Okinawa’dan bir köken gösterdiğine %30 eminiz ancak bu birisinin %30’unun Okinawalı olduğunu söylemekle aynı şey değildir. İnsan DNA’sının %99.9’u bireyler arasında aynıdır. DNA soy testleri tek nükleotid polimorfizmlerini (SNP) tüm DNA’da taramaktadır. Feldman gibi istatistikçiler aynı kıtadaki insanların ortalama olarak DNA’nın aynı bölgelerinde belirli farklılıklara sahip olma eğiliminde olduğunu belirtmektedir. Yine de küçük bir nüansın belli bir yerden geldiğini söylemek mümkün değildir.

Feldman neden bahsettiğini biliyor çünkü genetik ve coğrafi atalar arasındaki bağlantıları araştıran ilk araştırma grubu olan “İnsan Genomu Çeşitliliği Projesi”nin bir parçasıydı. 1990’lı yıllardan itibaren işbirlikçiler, insanın göçünü ve evrimini anlamaya çalışmak için dünyanın dört bir yanından toplanan kan örneklerininden yaptıkları DNA analizi ile farklı bölgelerden insanların DNA’sındaki ortak noktaları detaylandıran ilk haritayı çıkarttılar. Projenin sonuçları bugün hâlâ piyasadaki çoğu tüketici testinin temelini oluşturmaktadır.

Atalarınızın bir nevi ebeveynlerinizden gen devralmak gibi işlediğini düşünebilirsiniz; hatta 50/50’lik bir bölünme. Ancak başka bir nesle geri döndüğünüzde durum böyle değildir, çünkü DNA her yeni transferde yeniden karışır ve yeniden düzenlenir. Yani anneniz size kendi genlerinin yüzde 50’sini vermiş olsa bile, bu sizin, örneğin Pakistanlı ebeveyninizin genlerinin eşit bir kısmına sahip olduğunuz anlamına gelmez. Aslında yeterince derine inerseniz hiçbir ortak geninizin olmadığı doğrudan bir ata bulmanız mümkündür.

Bu, her birinizin ebeveynlerinizin DNA’sının farklı kısımlarını miras aldığınız göz önüne alındığında (tek yumurta ikizi olmadığınız sürece), sizin ve kardeşinizin önemli ölçüde farklı soy sonuçlarına sahip olabileceği anlamına gelir.

Bu bizi soy ve fiziksel görünümün (veya fenotipik özelliklerin) doğrudan örtüşmediği gerçeğine getirmektedir. Ten rengi, saç dokusu ve göz şekli gibi karakteristik özellikler binlerce farklı gen tarafından kontrol edilmektedir. Sonuç olarak, Batı Afrika kökenli olduğu tahmin edilen biri siyah görünmeyebilir, hatta kendisini siyah olarak tanımlamayabilir. Benzer şekilde, testleri çok düşük bir Batı Afrika soyuna sahip olduğu tahmin edilen bir kişi aslında siyahi olabilir.

Bu nedenle genetikçiler bir kişinin ırkını kesin olarak belirleyecek bir test geliştirmediler. Aslında bu imkansız. Irk, nasıl tanımladığımız ve tanımlandığımızla ilgilidir; bu bir görünüş sorunundan daha fazlasıdır; bu bir kültür, tarih, coğrafya ve aile meselesidir. Genetiğe ve yüzdelere indirgenemez.

Pennsylvania Üniversitesi’nden genetik ve biyoloji profesörü Sarah Tishkoff, “Genetik bir testin ırkı çözebileceğini düşünmek temelde hatalıdır” diyor. “En büyük sorun soy ve ırk arasında ayrım yapmaktır. Irk sosyal olarak inşa edilmiş bir kavramdır. Bir kişinin kendisini etnik kökenine veya ırkına göre nasıl tanımladığı, genetik atalarının bize anlattıklarından farklı olabilir.”

Aslında ırk kavramımızın biyolojik temeli o kadar az ki, İnsan Genomu Çeşitliliği Projesi bu kelimeyi tamamen kullanmaktan kaçınmayı bu nedenle tercih etti.

Feldman, “Bu konudaki ilk makalelerimizde hiçbir zaman ‘ırk’ kelimesini kullanmadık. ‘Ata’ terimini kullandık” diyor. “Kıtanın ataları nerede? Hala bu tartışmaya biyolojik veya genetik herhangi bir şeyi dahil etmenin tek yolunun bu olduğunu düşünüyorum.”

Bunu bilim ve tarih açısından düşünün. Avrupalı sömürgeciler ırk kavramını çift sarmalın keşfedilmesinden 500 yıl önce icat ettiler. Ten rengi ve yüz özellikleri gibi özelliklere dayalı olarak insan farklılığını tanımlayan terimlerin çoğu bugün nüfus sayımlarımızda ve toplumlarımızda hala kullanılmaktadır. (Örneğin, bir kişinin “dörtte biri” olabileceği fikri Avrupalıların hangi karma ırklı insanları köleleştirecek kadar “yeterince siyah” olduğunu bulmak için kullandıkları mantıktan geliyor.) Böyle bir kategorizleştirme bilimsel değildir. Ancak bu tarz kategorileştirme, hedefleri kitlesel köleleştirme, fetih ve boyun eğdirme olan dev ordulara sahip adamlar tarafından desteklenmektedir.

Feldman, beyaz üstünlüğünün doğuşundan bahsederken, “Avrupa’nın baskın olduğu dönemde, [ırk terimlerinin] aşağılık düzeylerini sınıflandırmanın bir yolu olduğunu düşünüyorum” diyor. “Bu sömürgeciliğin bir doğrulamasıydı.”

Bazı insanların ırkın gerçek olmadığını söylerken kastettiği şey budur: Bu, insanlar arasındaki farklılıkları tanımlamak için yaratıldığı kadar Avrupalıları güçlendirmek için yaratılmış bir sosyal kavramdır. Modern tarihçilerin ve genetikçilerin, insanların ırkı tanımlamak için DNA’yı nasıl kullanmaya çalıştıkları konusunda endişelenmelerinin nedeni budur.

Tiskoff, “İnsanların genetik verilerden bahsederken ırksal sınıflandırmaları kullanmasının, ırksal sınıflandırmanın biyolojik bir temeli olduğu yönündeki yanlış fikri pekiştirebileceğini düşünüyoruz” diyor.

Ancak ironik bir şekilde, ırk ve ırkçılık ataları anlama şeklimizi etkiledi. 23andMe gibi DNA testleri güçlü bir Avrupa merkezli önyargı barındırıyor çünkü bunlar büyük oranda tek kıtadan yapılan genetik araştırmalara dayanıyor. Aslında İnsan Genomu Çeşitliliği Projesi tarafından analiz edilen orijinal örnekler Kuzey Amerika’dan herhangi bir örnek içermemektedir.

Coğrafi olarak daha temsili örnekler üretmek için çaba sarf edilmiş olsa da, evdeki DNA testleri hala Avrupa’nın ataları hakkında dünyanın diğer bölgelerine kıyasla çok daha ayrıntılı cevaplar vermektedir. Örneğin büyükbabamın testleri, onun İber yarımadasındaki profiline ilişkin inanılmaz derecede ayrıntılı ayrıntılar içermektedir (bu, Sefarad Yahudilerini diğer İspanyollardan şüphelendirecek kadar ileri gitti). Ancak Amerikalı ataları sadece “Kuzey Amerika” (İnuitleri Azteklerle aynı kefeye koyan bir kategori) diyordu.

Bütün bunlar, genetik analizin daha ticarileşmesi ve yaygınlaşması nedeniyle bizi ırk hakkında nasıl konuşmamız gerektiği sorusuyla karşı karşıya bırakıyor. Sonuçlar, ne kadar kişisel olursa olsun, ciddi toplumsal sonuçlara yol açabilir. Beyaz insanlara üniversiteye girişte “azınlık statüsüne” başvurmak için DNA testini kullanma konusunda tavsiyeler sunan web siteleri var. Biyolojik verilerin bu alaycı kullanımı bizi derinden rahatsız etmeli ve kendi kimliklerimizi tanımlamamıza yardımcı olan bilgiler hakkında daha fazla düşünmemizi sağlamalıdır.

Bir DNA testinden elde ettiğiniz tarih, biyolojinin sağlayamayacağı bağlamdan gelir. Bu bağlamı araştırmak, atalarınızın ve sömürgeci miraslarınızın sınırlarını çizmek ve bugün kim olduğunuzu belirlemek sizin seçiminizdir.

Not:Bu yazı Popular Science sitesinden çevrilmiştir.

DNA TESTLERİ SİZE IRKINIZ HAKKINDA BİLGİ VEREMEZ

Giriş Yap

Biogazette ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Yeni yazılar, etkinlikler, duyurular ve çok daha fazlasından haberdar olmak ister misiniz? İstiyorum İstemiyorum